NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عُثْمَانُ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
حَدَّثَنَا
جَرِيرُ بْنُ
عَبْدِ
الْحَمِيدِ
عَنْ يَزِيدَ
بْنِ أَبِي
زِيَادٍ عَنْ
مُجَاهِدٍ
عَنْ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
بْنِ
صَفْوَانَ
قَالَ لَمَّا
فَتَحَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مَكَّةَ
قُلْتُ
لَأَلْبَسَنَّ
ثِيَابِي
وَكَانَتْ
دَارِي عَلَى الطَّرِيقِ
فَلَأَنْظُرَنَّ
كَيْفَ يَصْنَعُ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ فَانْطَلَقْتُ
فَرَأَيْتُ
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَدْ خَرَجَ
مِنْ
الْكَعْبَةِ
هُوَ
وَأَصْحَابُهُ
وَقَدْ
اسْتَلَمُوا
الْبَيْتَ
مِنْ الْبَابِ
إِلَى
الْحَطِيمِ
وَقَدْ
وَضَعُوا
خُدُودَهُمْ
عَلَى الْبَيْتِ
وَرَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَسْطَهُمْ
Abdurrahman b.
Safvân'dan; demiştir ki:
Resûlullah (S.A.V.)
Mekke'yi fethedince (kendi kendime); "elbisemi giyeceğim -evim de yol
üzerinde idi- Resûlullah (S.A.V.)'in nasıl hareket edeceğini göreceğim"
dedim. Bunun üzerine gittim. Nebi (S.A.V.)'i yanaklarını Beyt'in (duvarları)
üzerine koyarak kapıdan Hatime kadar Beyt'i selamlamakta olan ashabıyla
birlikte Ka'be'den çıkarken gördüm. Resûlullah (S.A.V.) onların arasında
bulunuyordu.
İzah:
Ahmed b. Hanbel, III,
431.
Ka'be'nin kuzeybatı
duvarı (Rükn-i Irakî ile rükn-i Şamî arası)nın karşısında zeminden bir metre
kadar yüksek yarım daire şeklinde bir duvar vardır ki, buna "hatîm"
denir. Bu duvar ile Beyt-i Şerif arasındaki boşluğa "Hıcr" (Hıcr-i
Ka'be, Hıcr-i İsmail veya Hazıra) denir.
Kabe'nin kuzey doğu
duvarında (Rükn-i Hacerî ile Rükn-i Irakî arasında) zeminden iki metre kadar
yükseklikte "Kabe Kapısı" Vardır. Bu duvarın Rükn-i Hacerî ile kapı
arasında kalan kısmına da Mültezem denir. Hatîm'in "Hatîm" diye
isimlendirilmesi halkın burada yemini çok yapmasındandır. Burada yapılan dualar
makbuldür. Fakat kim burada yalan yere yemin ederse, Allah en kısa zamanda onun
cezasını verir. İbn Abbas'tan rivayet olunan bir hadis-i şerifte Nebi
(S.A.V.)'in şöyle buyurduğu ifade ediliyor: Rükn(-i Hacer) ile makam(-ı
İbrahim) arası mülte-zemdir. Burada duâ eden hastalar şifâ
bulur."[Mecmeu’z-zevâid, III, 246.] Ancak bu hadisin senedinde rivayeti
metruk olan Abbâd b. Kesîr vardır. Mültezem "duâ yeri" anlamına gelen
"el-Müddeâ" ismiyle de anılır. Ashâb-i kiramın Kabe kapısı ile
Hatîm'in sonu arasında kalan duvarları öperken Resul-i Ekrem'in onların
arasında bulunmuş olması, aynı fiile O'nun da iştirak ettiği anlamına gelmez.
Metinde Resûl-i Ekrem'in de bu fiile iştirak edip etmediğine dair bir açıklık
yoktur.
Bu hadisin bab başlığı
(terceme) ile ilgisi "Ashab-i Kiramın Kabe kapısıyla hatîm’in sonu
arasında kalan duvarları istilâm etmeleri ve bu kısma yüzlerini sürmeleri caiz
olduğuna göre Hacer-i esved ile Ka’be kapısı arasında kalan Mültezemi istilam
etmek ve bu kısma yüz sürmek de caiz olur." şeklindeki kıyas ile kurulacak
ilgiden ibarettir.